Ahmet Kuntberk | Turkey

â/anı;

bir yemin gibi
gözyaşları yapışmış yanaklarına
kadının. uzakta atlar sevişiyor.

ve kadın görmüyor
ip gibi hilali
gökyüzü tam kararmamışken.
hatırladığı en eski nefesi,
ölüm kapmış çoktan.

sokak
lambaları.
karanlık

gözler. uzayan

tırnaklar ve hatırlanmayan gurup.

susuyor.
yaşlanıyor sessizlik.

“onca yoldan sonra
eğer kanında, avuç içim kaldıysa
gel…
gel öpüşelim,
bırakalım ardımızda kalan tüyleri
göz bebeklerimiz birbirine değsin
ve geçmiş sen ol”

atların arkalarında bıraktığı tozdan sonra
bilebilirdi kadın, kayısı ağacının meyve vereceğini.

karanlık, uzuyor sokakta. vagonlarda cesetleri uzandığımız divanların.
soluk, geçmiş, uzak, sarı, eprimiş.

sönüyor odadaki ışık.
gece geliyor, gölgesiz.
kuruyor kalp
kadın ıslatmaya çalışırken onu,
sakız ağacından topladığı
çiy taneleriyle.

reminiscence

like an oath,
tears clinging
to her cheeks. horses copulate far afield.

and she doesn’t see
the crescent moon, thin as a thread,
before the sky darkles.
death already whipped away
the oldest breath she bethinks.

street
lamps,

darkened

eyes. growing

nails, and a forgotten sunset.

she keeps quiet.
silence ages.

“after all the roads,
if a trace of my palm remains in your flesh,
come…
come, and kiss me,
leave behind the feathers,
let our pupils touch each other,
and may you become my past.”

under the dust cloud horses left behind,
she could have known that the apricot would fruit.

darkness stretches in the street. in the wagons,
corpses of the divans we used to lay down.
pale, past, distant, withered.

the light in the room is fading.
night comes, shadowless.
the heart dries out
as she tries to moisten it
with dewdrops, she collected from
gum trees.

Translated by Gökçenur Ç. & Ahmet Kuntberk

son liman;

zaman ve akarsu. saat ve kayalardan düşen parçalar. doğum ve gece.

mayıs; sıcağın lütfu. gebesi uzun gece seyirlerinin.
“bir gün bir gökkuşağı düşecek aramıza.
denizdeki ayı göreceğiz, buluttaki yıldız fısıltısını,
göğün damarlarını.”

bu karanlık, en güzel lacivert. sessizlik bile dansa kalkıyor.
“kutlama var, oysa oradaki denizciler evlerini yitirdi çoktan.”

yasemin beyazı. pek güzel kokuyor sarhoş ağzı.
“ne bir ses duyuyorum,
ne bir cümle
ne bir şakıma
ne de gecenin aydınlığında yolunu kaybetmiş dörtnal.”

“sen bir ses işitiyorsun,
yalnız
bir
kelime.”

son liman.
son bir ses,
bana getiriyordu yaşlı yağmurların bile öldüğünü.

the last port;

time and river. fragments falling from the clocks and rocks. birth and night.

may; the grace of warmth. enceinte of long night sailings.
“some day, a rainbow will fall between us.
we will see the moon in the sea, the whispering stars in the clouds,
the veins of the sky.”

this darkness, the most beautiful navy blue. even silence rises to dance.
“there’s a celebration, yet the sailors long lost their homes.”

the whiteness of jasmine and it’s intoxicated lips perfume.
“I hear no sound,
no sentence,
no birdsong,
nor the gallop lost in the brightness of the night.”

“You hear a sound,
solitary,
a
single
word.”

the last port.
a final sound,
telling me even the old rains are dead.

Translated by Gökçenur Ç. & Ahmet Kuntberk

Curriculum Vitae Ahmet Kuntberk